ya benim dediğim şununla alakalıydı

hikaye (7) kaybeden (6) yalnızlık (3) şarkı (3) Infector of Souls (2) Terror's End (2) dans (2) dükkan (2) esnaf (2) kadın (2) konser (2) madde bağımlılığı (2) mahalle maçı (2) mesela (2) mesene (2) odun (2) oyun (2) performans (2) sokak (2) video (2) yalnızlar (2) yollar (2) 1954 (1) Akara (1) CAIRN (1) Diablo (1) Federal Almanya (1) Grand Vizier of Chaos (1) Hellforge Hammer (1) Lord De Seis (1) Mephisto (1) Soulstone (1) ah muhsin ünlü (1) akustik (1) akşamlar (1) alexi murdoch (1) anahtar (1) askerlik (1) aydınlık (1) aylin (1) ayna (1) balkon (1) bayram (1) bek (1) ben (1) cenk (1) chungking express (1) coldplay (1) davul (1) denizkızları (1) despot köşeler (1) discman (1) doktor (1) durak (1) e (1) earl's court (1) emin olmak (1) erkek (1) eski şehir (1) farinelli (1) faye wong (1) fikr-i sabit (1) futbol (1) gece geçtiğimiz şehir (1) gitar (1) göklere (1) havlar (1) hayat (1) hayatta nasıl başarılı olunur (1) hayır (1) hırs (1) ikircikli ovaller (1) ilker kılıçer (1) ilyas başsoy (1) insan (1) isim-şehir (1) istanbul (1) iyilik güzellik (1) işler (1) k. (1) kaybeden tribi (1) kaybedenler kulübü (1) kelimeler (1) kendini kaybetmek (1) kesmeşeker (1) kişiliğin gücü (1) kulaklıklar (1) kupa (1) köpekler (1) kış (1) kış çocukları (1) let down (1) liderliğin sırları (1) lizarazu (1) marka (1) mağlup (1) müzik (1) nihilizm (1) orange sky (1) pantomim (1) pink floyd (1) pulse (1) renk (1) rio (1) rüyalar (1) sahil (1) shiver (1) sinek (1) sokak çocuğu (1) sol bek (1) su (1) söyleşi (1) söz (1) sığamıyorum (1) talcid (1) telefon (1) uçarım (1) vicdani ret (1) vinyl (1) yalnızlık notları (1) yellow (1) yerlere (1) yıldızlar (1) zaman (1) çin (1) İsviçre (1) ışık (1) şehirlerden bir şehir (1) 王菲-光之翼 (1)

İzleyiciler

Blogger tarafından desteklenmektedir.

şu kadar bu kadar

16 Eylül 2010 Perşembe


"2004'te anlattığım bir hikayedir.."
s.c.

       

          bir hayat parodisi





her şey o kadar karışık ki. sokağa çıkmaya gücüm yok. insanların bakışları korkutuyor beni. ve ben her sabah olduğu gibi bu sabah da tanrıdan hayatıma son vermesini aklımdan geçirerek uyandım. yataktan çıkmak istemiyorum.çünkü kendimi en rahat hissettiğim yer orası. çünkü kendimi en güçlü hissettiğim yer orası. sabahı düşünmeden uyumak, gece....

bir düş var içimde. bir çift göz... düşlerim kadar mavi. her aklıma geldiğinde ölecek gibi oluyorum.. sanki beynimi uyuşturuyor bu bakışlar, gülüşler... sanki küçüklüğümden bir şeyler.. o kadar çocuksu ki.. ben bu hikayenin sonunda o maviye öleceğim....

zırıltılar geliyordu kulağıma. bu zırıltıları duymakla duymamak arasında tereddüt içerisindeydim. uykuma devam etmekle uyanmak arasında yani. elimi yatağımın hemen yanındaki müzik setinin üstüne gezdirdim; telefonumu hep buraya koyardım. telefonu ararken elim roll-on’uma çarptı. yere düştüğünü ve kırıldığını düşünüp sabaha lanet yağdırıyordum ki, tek parça olduğunu gördüm bakınca yere. bu sırada telefonum hala ısrarla çalıyordu.


arayan gereksiz bir arkadaştı. sınıftan. hiç acele etmeden cevap vermek için tuşa bastım, kulağıma götürdüm. kapattı. sıkılmış olacak çaldırmaktan. tekrar aramadım.dediğim gibi, gereksiz bir elemandı.


adetim değildi hiç. televizyonu açtım sabah sabah. sanki bir şey bulacakmışım gibi. belki de bir şey beni bulacak diye... kanal değiştirirken sevdiğim şarkıcıyı gördüm. keyfim yerine geliyordu ki verilen görüntünün altındaki yazıyı okudum; ‘k.k. kansere yenik düştü!..’


yenik düşmüş. o da düşmüş, kanserden. işte bir sabaha daha eksiden başlıyordum yine. geriden. ben eksiden başlıyordum; tanrı eksileceksiniz diyordu! içimde telafisi çok zor bir eksiklik var bu sabah. artık cennetten gelecek sesi, diyorum kendime.


sesi cennetten gelecek....


               

 ..................................................................................................................






bugün kendim için ne yapacağım? ne işime yarayacak bugünüm? hayat... ne işime yaradı ki şimdiye kadar? çoğu kez karamsarlığa düşüyorum, canım sıkılıyor ve boşlukta kalıyorum. bazen zevk alabiliyorum. boş bir şey olmasa... kayboluyorum bu yanılsamalar içerisinde. her şey geçici olduğundan dönüşüyor günü gelince bir diğerine. asla durağan bir düzen içerisinde yer alamayacak sevgili düş oyunlarım; bitip tükenecektir ardından kof zamanın, dünyanın.


basit olmak istiyorum. kağıtlardan silin beni,ellerinizdeki. alabildiğine basit olmak istiyorum. kayıtlardan silinsin bedenim, tanrının tuttuğu.içinde yalnızca düşlerimin yer aldığı bir kurgu istiyorum. kurabilin artık. ayrıntılar, karmaşıklıklar bataklığından sıyırsın canım beni, bu can parça-buçuklara yem olmasın istiyorum artık.


ardından kovaladıkça, farkına vardırmaksızın benden uzaklaşan, kendisine çizilen çember boyunca nihilist ruhlarla, amaçsızca ve gözü dönmüş bir şekilde dönüp durduğum bir kovalamaca oyununun gösterim merkezi burası. gerçeklere yaklaştıkça uzaklaştığımı biliyorum yaradılışımdan.





 ..................................................................................................................




aşağıya bakkaldan ekmek ve sigara almaya indim. feridun amca her sabahki gibi sanki yeni uyanmamış gibiydi. benim akşamdan kalma gözlerime karşın onunkiler, güneşinki gibiydi. bir ekmek aldım dolaptan. kapağı açarken zorlayıp açmıştım; kapatırken yine zorlamam gerekti. bırak sen, ben hallederim, s.ktiğimin dolabını daha geçen hafta yaptırdım, yine bozuldu dedi. bıraktım, yanına kadar geldim. abi bir de kısa 2001 alıcam dedim. iki buçuk milyon uzattım. (ya da ytl miydi, unuttum!) her zaman evden çıkarken, bir şey alacağım zaman tahmini tutarı kadar alırım. fazlası değil. iki buçuk milyon... eyvallah deyip evin yolunu tuttum.



asansör beni taşır. dördüncü kata kadar nasıl çıkabilirim ki! ben yorgun adamın tekiyim. asansör beni taşır... kapıyı açtım, elimdeki poşeti mutfağa koydum ve odaya yöneldim. let down çalıyordu, sevindim. bilgisayarı genelde kapatmazdım, eğer kısa süre bir yerlere çıkacaksam. bir kahve beni açar deyip, tekrar mutfağın yolunu tuttum. çaydanlığa su ekleyip altını yaktım. odaya geri döndüm, bilgisayarın başına oturdum; birkaç gün önce başlamış olduğum hikayeme bir göz atayım diye. Biraz  okuduktan sonra suya bakmaya gittim.kutusu pahalı geliyor diye, üçü bir arada’yı tercih ederim. su kaynama aşamasındaydı ama bekleyip bir daha mutfağa gelmeyi göze alamayarak kahveyi yapıverdim. odama döndüm, kapıyı kapatıp bilgisayarın başına tekrar oturdum. kapıyı neden kapattığımı bilmiyorum. yalnız olma dürtüsü belki. belki de her daim aradığım o kaçış imkanı..


bir savaştasın, yaran ne kadar ağır olursa olsun; öldürmeyi beceremezse karşı taraf seni, yenilmiş sayılır mısın ki? ben yenilmeyenlerdenim. kaybedenlerden ama yenilmeyenlerden... hem savaşı onlar çıkarmış. oyunu onlar bozmuş. yoksa egom öyle huysuzluk yapmazdı ki! taraflar birbirlerine öyle acımasızmış ki, dünyaya gelecek yeni nesil egoların hepsi sakat doğmuş. tam tesirli bomba. (parça mıydı?) yok bize bir şey olmazdı da, şu havalar biraz kapalı olsaydı ya... her neyse kahve iyi geldi....



kaybetmek istedim kendimi bir an. ama yalnızca bir an... buna sigarayla başlayabilirdim; öyle de oldu. günün en tatlı sigarası ilk içtiğin sigaradır. en az on dakika falan idare eder adamı. yine de kaybedebilmek güzel kendini. tütünle olsa da...



 ..................................................................................................................






bir şeyler atıştırdıktan sonra üzerimi değiştirdim, ders saati yaklaşıyordu. birkaç kağıt, kalem, bir kesmeşeker sidisi ve sidiçaları koydum çantama. tahammül etmek zor insanlara. her yerde, özellikle okulda. hiç olmazsa biraz sakinlerim diye, müzik dinlemek iyiydi okula giderken. en azından katlanabilmemi sağlıyordu bir süre, insanlara.



ders çıkışı hemen eve gitmek istemedim. kampüsün yukarısındaki kafeye bir çay alıp oturdum. hava öyle soğuk geldi ki.. bir sigara yaktım. muratı gördüm kafeye doğru yürüyordu. beni gördü, bir sandalye çekip yanıma oturdu.


 -naptın abi?
 -hiç. çay alsana kendine.
 -tamam alırım. hayırdır dostum, bir sorun mu var?
 -yok. soğukmuş ya.
 -ben de bir çay kapıp geliyorum içerden.
 -...
 -kalkmazsın değil mi?
 -burdayım.


çayını alıp tekrar yanıma oturdu. ortam kalabalıktı. yan masada muratın tayfası vardı. birisi masadan kalktı, muratın yanına geldi.


 -noldu abi, niye girmedin derse?
 -abi baydı artık hoca ya. bir saat daha çekecek halim yoktu valla.
 -neyse sen bilirsin. senden naber cenk?
 -iyidir.
 -ya bizim masaya gelsenize, beraber oturalım.

murat cevapladı.

 -yok abi ya aylinin olduğu masaya gitmem ben. gelecekseniz siz gelin oturalım ama.
 -abi çocuksunuz ya... peki, bir sorayım bizimkilere.


tolga masasına döndü. birkaç dakika sonra da yanımıza geldiler. muratla aylin yan yana denk geldiler. buna rağmen selam bile vermediler birbirlerine. aralarındaki meseleyi de az çok biliyordum. okula geldikleri ilk zamanlarda, murat aylinden hoşlanmış, yakınlık kurmaya çalışmış. aylin de buna hafiften karşılık vermiş. sonrası malum, bir başka çocukla çıkmıştı. murat da buna fena bozulmuş, selam sabahı kesmişti aylinle. kimse bilmez, aylin o çocuktan ayrıldıktan sonra benimle ilişki kurmaya çalışmıştı. sonra benim ona karşı tavırlarımı gördükten sonra vazgeçmişti. ben de unutalı çok oldu bu durumu...


masada muhabbet baya iyiydi. görünüşe göre herkesin keyfi oldukça yerindeydi. yalnızca aylinin biraz keyfi yok gibiydi. bilmem, belki muratla aynı masada oturmak rahatsız etmişti onu. bir an göz göze geldik. onu hiç böyle görmemiştim. hüzün vardı gözlerinde. bulanık bir deniz gibi.. yağmurdan önceki hani...


 ..................................................................................................................


duş aldıktan sonra bilgisayarın başına oturdum.müziği açtım, bir yandan da hikayeme devam ediyordum. bir iki saat böyle geçti. sıkıldığımı hissedince bıraktım ve yatağa uzandım. ben uzanırken müzik çalmaya devam ediyordu. bir sigara yaktım...

zil sesi geliyordu, belli belirsiz.dalmışım. kalktım, saate baktım. on buçuğu gösteriyordu. kapıya doğru yöneldim. zil hala çalıyordu. kapıyı açtım. aylin vardı karşımda...


ağlıyordu. içeri girdi. odamdaki sandalyelerden birine oturdu. biraz bıkkın, biraz da ürkmüş bir hali vardı.


 -iyi misin sen?
 -bir şeyim yok.
 -...
 -cenk...
 -...
 -dün, cenk.. dün rüyamda seni gördüm. lanet olası rüyayı görmemek için neler vermezdim. ama gördüm...
 -nasıl bir şeydi?
 -...
 -yalnızca bir rüya ama...
 -cenk... hayatta kal ne olur!..
 -...
 -...
 -bir şeyler içmek ister misin?
 -kahven varsa iyi gelirdi aslında.


mutfağa ayline kahve yapmaya gittim. bu, biraz da düşünmem için fırsattı. niye bu saatte bana gelmiş olabilirdi? o donuk hali neyin nesiydi? rüyasında ne görmüştü benimle ilgili? bunlar aklımı kurcalarken, su kaynamıştı. bardaklara döktüm suyu. kahveyi de ekledikten sonra, elimdeki bardaklarla içeri geçtim.


odaya girdiğimde aylin yoktu. banyoya baktım, ışığı yanmıyordu. hemen kapıya yöneldim. ama kapı da kapalıydı. açtım, dışarı asansörün olduğu tarafa baktım, ama orada da yoktu. bu imkansız bir şeydi. ne yani, hayal görmüş olamazdım ya...


kahvelerden birini döktüm, diğerinden birkaç yudum aldıktan sonra bıraktım. canım sıkılmıştı. sahile çıkmak iyi gelirdi. bilgisayarı kapattım. merdivenlerden indim aşağıya. sahilin yolunu tuttum. yürürken insanlar bir garip göründüler. insanlar her daim gariptiler bana göre, ama bu sefer değişikti, bir garip bakıyorlardı gözlerime.

sonunda gelmiştim işte. iskelenin en uç tarafına oturdum. kimseler yoktu oturduğum tarafta. deniz sakin duruyordu. dolunayın aksini seçebiliyordum. her zamanki gibi, eğildim birkaç taş aldım elime yerden. teker teker denize fırlattım onları.

arkamda birinin durduğunu hissettim. yavaşça döndüm. aylin arkamdaydı. ayağa kalktım. sarıldı. sarıldım. yüzüne baktım. gözleri gözlerimdi sanki. bu şekilde ne kadar zaman geçirdiğimizi hatırlamıyorum. garip sesler duymaya başladım, birden iskele sallanmaya başladı. ayağım kaydı.

soğuktu. ama zaman geçtikçe sıcaklaşıyordu sanki su. bu sıcaklık tüm bedenime yayıldı. kollarım ve bacaklarım hareketsizdi. vücudumu hareket ettiremiyordum.


gözlerimi açtım. bir çocuk silueti gördüm. küçük,mavi gözlü bir kız... elini uzatıyordu. tuttum...
                                           

                                      

 ..................................................................................................................





uyandım. let down çalıyordu. rüyamda aylini görmüştüm. bir sigara yaktım....


sercancandemir@mersin
2004

0 yorum:

Yorum Gönder

Cihan Mutlu

Cihan Mutlu
İstanbul'da yaşıyor. Mimar Sinan Üniversitesi Sanat Tarihi okudu.

Sercan Candemir

Sercan Candemir
Antalya'da yaşıyor. Elektrik-Elektronik Mühendisliği okudu. Kaybeden Tribi kurucu-solisti&şarkısözü yazarı

İlyas Cingöz

İlyas Cingöz
Eskişehir'de yaşıyor. Anadolu Üniversitesi Sinema-Televizyon okuyor.

beni beğeniyor musun?

Kaybeden Tribi fan page